Beni Takip Et @1busracan

17 Eylül 2019 Salı

Bir Öykü Birde Sen

Eylül 17, 2019 0 Yorumlar

Merhaba bir öykü var paylaşmak istediğim. Kalbimize sıcacık bir dokunuşla selam edecek kadar güzel ve derin olduğunu düşünüyorum. Sevgili  ‘Judıth Malıka Lıberman’ın Masal Terapi kitabında tanıştığım ve kusurun nasıl bir güzellikle günümüzü bizi aydınlattığını keşfettiğim bir öykü bu. 

 Sucu ve Çatlak Testi

Bir zamanlar geçinmek için yaşadığı kasabaya uzak bir nehirden her gün su taşıyan bir sucu varmış. Su taşımak için omuzlarında dengede tuttuğu bir sopanın iki ucuna iki toprak testi asıyormuş. Testilerden biri parlak kırmızı renkte, düzgün ve tamamen su geçirmezmiş, diğeri ise eski, rengi solmuş ve biraz çatlakları olan bir testiymiş. Hatta sucu yolda giderken biraz su sızdırıyormuş.Zaman geçtikçe testinin çatlakları öyle artmış ki sucu kasabaya ulaştığında taşıdığı suyun ancak yarısını getirebiliyormuş. Testi her gün daha fazla su sızdırmaya başlamış.Testi için bu durum öyle bir utanç kaynağı haline gelmiş ki sonunda utancını daha fazla gizleyemeyerek sucuya seslenmiş: “Sahip, lütfen beni kır! At beni! Kurtul benden! Bu ıstıraba artık katlanamıyorum. Ben artık suyu tutamıyorum ve benim kusurlarım yüzünden sen her gün iki kat fazla çalışmak zorunda kalıyorsun. Benim yerime işini daha iyi görecek bir testi al. Böylece daha az çalışıp daha çok kazanırsın…Lütfen bu ızdıraba bir son ver artık.”
“Ah” demiş sucu, “sen kendin hakkında böyle mi düşünüyorsun? Öyleyse lütfen izin ver de yarın nehirden dönerken sana bir şey göstereyim.” Ve ertesi gün iki testiyi de doldurup her zaman yaptığı gibi birini sopanın sağına, çatlak olanı da soluna takan sucu patikanın sağını işaret ederek sormuş: “Ne görüyorsun, söyle.”
Testi cevaplamış: “Toz toprak, taşlar görüyorum.”

Bunu duyan sucu yolun sol tarafını göstererek sormuş: “Peki, bu tarafta ne görüyorsun?”

Testi cevaplamış: “Ah, bu tarafta çimen, yabani otlar ve çiçekler var.”

“Evet” demiş sucu, “bu güzelliği her gün patikanın bu tarafına biraz su damlatarak sen yarattın. Toprağın susuzluğunu giderdin, uyuyan tohumlara can verdin ve açan çiçekleri besledin. Her hafta patikanın bu yanından çiçek toplayıp karıma götürüyorum, bu güzelliğin onun benim hayatıma getirdiği güzelliği anımsattığını bilsin istiyorum. Ve evimden bu yüzden neşe hiç eksik olmuyor. Evet çatlak testi, su taşımak konusunda yeterli olmayabilirsin ama suyunu fark etmeden toprakla paylaşarak üzerinde yaşadığımız yeri besleyip güzelleştiriyorsun.”

Masal Terapi — Judith Malika Liberman

Bu güzel öyküyü bizimle paylaştıktan sonra sevgili Judıth bir de mesaj bırakıyor bize:
Olduğun halinle mükemmelsin. Hepimiz bir şekilde birer çatlak testiyiz. Mükemmellik ulaşılması mümkün olmayan bir hedef eğer bu dünyaya bir katkı sağlayacaksak bunu bir bütün olarak,hem güçlü hem de zayıf  yönlerimizle yaparız. Kendimize ait özellikleri dışlayarak dünyaya bir yarar sağlayamayız. Artık kendi ‘çatlaklarını’ kucaklama, onların seni biricik yapan şeyler olduğunu kabul etme zamanı. Onlarla muhteşem  ve tamsın...

Sevgili kalbim HMK'ya..

Ben ve Benden Öte

Eylül 17, 2019 0 Yorumlar

Hep hayal kuruyorum. Nasıl mı ? Mesela küçücük bir şey yaşıyorum. O an elimde olmadan derin ütopyalara dalıyorum. Kopuyorum dünya denilen yerden . Ama neden anda  kalamıyorum diğer insanlar gibi. O durumu değil de neden kendi içimdeki o ütopyayı yaşıyorum. Bazen çok mutlu eden bazen de canımı yakan düşler yüzünden kopuyorum insanlardan.. Yanlış anlıyorum çoğu şeyi. Ürkek yaralı bir güvercin gibi olmama katlanamıyor insanlar.. Ama ne yapayım..  Canım öyle çok acımışken nasıl davranmalıyım? Her şeye herkese yetebilmek isterken yaptığım tek şeyin damla damla içsel yok oluşumu desteklemesine ne demeli.. Yani artık daha az düşler ya da az korkar oldum tamam.. Ama anlaşılmıyor kabuğumun inci gibi  parlaklığı, dünyaya temkinli ve ürkek bakışları...

Öyle çok yara aldım alıyorum ve devam edemeyeceğim gibi acınası cümlelerle bitmeyecek elbette bu serüven.. Çünkü benim içim bir çocuk.  Ben  hata yapmaktan, denemekten, düşmekten korkmam ki.. Gerçekçi ve bana göre şu dünya da koca birer dev gibi  görünen insanlara çocukluk yaralarımı seviyorum çünkü onlar güçlü birer savaşçı gibi küçük bedenime konmuş kelebekler dediğimde.. Üstten bakışlar, alaylı tebessümlerle karşılaşıyorum.. Her şeye rağmen kendim olmaktan vazgeçemiyorum.. İtiraf etmem gereken bir şey var elbette. Çocuk yüreğim ile gözlemlediğim o çizgisi dev insanların rolünü çok iyi oynuyorum ben. Onlar bile hayret ediyor. Onlara göre güçlü bir insan oluveriyorum. Kendime göre bir palyaçonun izin gününde topluma karışması kadar normal bir durum yaşıyorum. Anlaşılmak istiyorum . Anlatmak, paylaşmak canım acıyana kadar öğrenmek istiyorum. Nefret etmek, kin tutmak, kızmak, öfkelenmek istemiyorum.. Dünyanın  karmaşıklığı  ile baş etmek güçsüzün gücü olarak paylaşmanın zevkini her hücremde hissetmek istiyorum. Ben yaşamak istiyorum. Yaşatmak ve sevmek istiyorum. Tesadüfen oluşmuş bu evrende yalnızca sevmek ve paylaşmak istiyorum…    

 " Bir ben  kaldım ortasında kavganın,bir de karanfil yürekli çocuklar." Ahmed Arif

Kitap İletisi; Gogol - Palto

Eylül 17, 2019 0 Yorumlar
  •  İnsanın doğumundan itibaren bir çevresi olur zamanla ya çevresini değiştirir ya da kendisi değişir. 
  •  Birbirine güven duymayan toplumlar da aşırı kontrol ve disiplin vardır. 
  •  Bir işi çok iyi yapmanız tercih edilmenizi sağlasa da işi hayatınıza tercih etmemelisiniz. 
  •  Toplumda görünür olmak statü ya da nesnelere bağlı olmamalıdır. 
  •  Topluma karışabilmek için hayatınız ve kendinizi değiştirmeniz kısa süreli zevklerden ibarettir. 
  •  Olduğunuzdan farklı biri gibi davranmanız sizi uzun süreli vicdan azaplarına gebe bırakabilir. 
  •  Yaşamın içinde aslında bir hayalet gibi dolaştığımızı ancak aramızdan birileri gidince fark ediyoruz. 
  •  Birden çok tercih insanı mutlu ve keyifli kılabilir ancak bazen karakterlerimiz bizi sadece bir alanla sınırlar. 
  •  İnsanlar tarafından uydurulmuş ve kıymetlendirilmiş objeler hayatın heyecanını kaçırabilir. 
  •  Var olmak insanın ihtiyacıdır hepimiz az da olsa sosyal yaşamda görünür olmak isteriz.

Bir Kelime Çocuk Üzerine Bir Öykü

Eylül 17, 2019 0 Yorumlar

UMUT ZAMBAKLARI

Beyaz Zambak kasabası yazın sıcacık güneşin aydınlattığı kenarından buz gibi bir çayın geçtiği görenleri kıskandırıp on dakika da olsa soluklanmak için zaman ayrılan içinde sanki yeşilin,mavinin,kahverenginin dost olduğu bir dünya gibi kıpır kıpırdı . O yaz kasabaya gelen göçebe işçiler sırtlarında eşyaları ile yük trenininden inerken her yıl olduğu gibi cennetten bir parça olan kasabayı seyre daldılar.Çünkü yaşadıkları coğrafya onlara sadece toz kir ve verimsiz toprakları sunuyordu.Onlar da hem geçim derdi hem de biraz olsun nefes alabilmek için pamuğun en kötü haline kavurucu sıcaklarda dayanıyorve kasabanın tadını çıkarıyorlardı.İşçilerin çoğu bu kasabaya ve halka çok alışkındı.Çünkü kasaba halkı onları adeta kucaklıyor onlarla ara sıra şölenler bile düzenliyorlardı.Ancak bu şölenlerde kadınlar ayrı erkekler ayrı ortamlarda eğlencelerine sohbetlerine devam ediyordu.Çünkü hem göçebe işçilerin kültüründe hem de bu cennet kasaba kültüründe kadınlar kontrol altında olmalı aykırı davranışlarına karşı önlem alınmalıydı.Yoksa sorunlar çıkar işler aksardı.İşçi başı Topal Selim Efendi trenden iner inmez hemen Muhtar Ender Bey ve etrafındaki çocuklar onları karşılamaya gitti.Trenden inen işçileri kontrol eden Selim Efendi hemen Ender Bey’e seslendi: -Ooo! Beyim nasıl da özlemişim seni.. Bu yıl ekip çok sağlam işleri nasıl da hemen bitireceğiz gör ağam dedi. Ender Bey ise: Efendi hoşgeldiniz elbette daha iyi çalışın ki biz de ona göre hesabını görelim senin. Selim Bey:Hiç merak etme sen ağam çok iyi olacak bak her şey dedi. Aslında Selim Efendi dışından böyle söylese de topal bacağı yüzünden kendine hiç güvenemiyordu.Sadece yanında getirdiği kuvvetli adamlara işleri nasıl daha hızlı yaptırabilirm diye kendi kendine düşünüyordu.Yoksa Ender Bey yeterince mal çıkmadığı zaman onu zayıf tarafından iğneli laflarla vurup canını acıtmak istiyordu. Selim Bey ve Ender Efendi sohbet ederken trenden inen eşini iki yıl önce kaybetmiş olan Yasemin Hanım ve kızı Vera etrafı ürkek ve mest olmuş bir şekilde inceliyor gözleri parlayarak birbirlerine sanki kocaman nefes almış gibi hisli hisli sarılıyorlardı.Çünkü Vera’nın babası Serhat Bey öldüğünden beri anne kız yaşadıkları huzur dolu Ege Bölgesinden yine Doğu’nun kurak topraklarına göç etmişlerdi.Çünkü annesi ve babası kültürel farklılıktan dolayı kaçmak zorunda kalmış sonrasında da hiçbir akrabaları onlara sahip çıkmamıştı.Bu yüzden Yasemin Hanım kendi içinde çok savaş verse de geçinemeyince yine doğuya evine dönmüştü neyseki ailesi biraz yumuşayıp onları kabül etmişti.Yasemin içteniçe Vera’ya sahip çıkamamaktan çok korkuyor onun isteklerine cevap veremeyen bir kadın olmaktan çekiniyordu.Zaten bu iş ve ailesinden göremediği destek yüzünden Vera okula bir süre ara vermek zorundaydı annesi ona karşı hep açık konuşup kızının içinde yaşadığı kırgınlığı anlamaya çalışsa da onun içten içe üzüldüğünü ve babası ile en sevdiği şey olan türkü söylemeye okulun korosunda devam edemeyeceği için kırıldığını biliyordu.Bu yolda ona eşlik eden elinden tutan Razik Hanım az da olsa ona güç veriyor kızı Deniz ve Vera’nın gülümsemesi için elinden geleni yapıyordu.Çünkü o da Deniz için eğtiminden her yıl böyle ara ara geri kaldığı için üzülüyordu.Bu kasabanın bu iki kız annesine iş ve huzur sunması tek dilekleriydi.İşçiler konaklama yerlerine yaklaşırken Vera ve Deniz yolda en sevdkleri türküleri söyleyip yörelerince dans etmeye çalışıyorlardı.Bir an Vera durdu ve Deniz’e :Ama sen çok iyi dans ediyorsun ben neden bu kadar iyi değilim ki dedi. Deniz:Hayır o kadar iyi değilim ben de keşke dedğin gibi olsa.. Öğretmenim çalışmalara hep ara verdiğim için gerilediğimi söylemişt.Bu yüzden bir daha hiç gitmedim çalışmalara.. (iç çekerek) Zaten annemi burada yalnız bırakmakta içime sinmiyor dedi. Vera:Bence kendine güvenmelisin. Belki de senin daha iyisini yapabileceğini bildiği için öyle demiştir.Üzülmemelisn dedi. Bu sırada Vera birden iki yıl öncesine gitti. Babası ile ormanda gezerken bağıra bağıra türkü söylerken birden karşılarına çıkan güvenlikçi alkış tutunca çok korkmuş hemen susmuştu. Çünkü çok utanmış biraz da korkmuştu.O günün akşamında babasına neden senden başkanının yanında söyleyemiyorum ki demişti. Babası ona:Utanmak iyi bir şeydir melek kızım. Ama içindeki bu cevheri saklamak olmaz içinde yaşadığın bu duyguyu birazcık geri çek.Bak o zaman neler olacak dedi. Vera o konuşmadan sonra içinde kendine duyduğu güven ve sesine olan inancı ile okul korosuna katılmış öğretmenin gözdesi olmuştu.Ancak babasının kaybı ile içine kapanmış sadece bazen güçlü hissettiğinde türkü söylemeyi başarabilmişti.Zaten artık annanesi ve dedesi ona sürekli sus azıcık ağır ol deyip kızıyordu.Ama yine de bu kasaba trenden iner inmez ona huzur vermiş türkülerini söyleyecek inanç ve umudu içinde hissetmişti.Vera bu düşünceler içindeyken birden Deniz onu dürttü. Hey ! Bak şu oğlanlara mızıka çalıyorlar bak bak tombul olanda da saz var keşke bizimle arkadaş olsalar yıllardır geliyorum annemle hiç arkadaşım yok burada dedi.Vera bu duruma çok şaşırdı. Vera:Neden ki? Gidip tanışırsak belki biz söyler dans ederiz.Onlar da çalmak ister dedi. Deniz:Çok çılgınsın be Vera! Topal Selim bizi gebertir. Valla hem belki bu çocuklarda bizimle konuşmazlar.Baksana aletleri ne güzel çalıyorlar.Okula bile gidiyordur onlar bizse burada pamuk dikenleri içinde geçiriyoruz vaktimizi dedi. Vera bu durumda kararını değiştirse de çocuklara bakmaktan kendini alamadı.Çocuklar da onları fark edince gülümseyip el salladılar. Ancak Deniz Vera’yı hızla çekip konaklara götürdü. Çalışmalar başalayalı bir hafta olmuştu.Yasemin ve Razik Hanım kızları çok yormamaya gayret ederek ellerinden geldiğince çalışıyordu.Ancak Topal Selim Ender Bey gelip gittikçe sanki kadınlar hiç çalışmıyor gibi bağırıyor kendi kendine söyleniyordu.Yasemin Hanım bu adama ve kendilerinin çok iş yaptığını sanan adamlara içten içe sinir oluyordu. Zaten çalışanların tüm kıyafetlerinin yıkanması ve yemeklerinin hazırlanması için kadınlar kendi aralarında görev paylaşımı yapmaya çalışıyordu.Ancak içindeki bu düşünceleri söylemek çok zordu çünkü bu işi kaybetmemesi gerekiyordu.Zaten ne söylerse söylesin Selim Efendi yanlış anlar sarkıntılık ederdi.En iyisi kızı için sabretmek susmaktı. Geçen zaman içinde kızlar oğlanlarla arkadaş olmuş Mızıkacı Efe sazcı Yiğit’le gizli gizli buluşup gönüllerince çalıp söylemeye başlamışlard.Oğlanlar onlara hiçte korktukları gibi yaklaşmamış aksine müzik öğretmenlerine onlardan bahsetmişlerdi.Vera içten içe ya bu arkadaşlığı Selim Bey ve diğerleri öğrenir de engel olursa diye korkuyordu.Ve umutsuzca keşke en başından ben de burada yaşasaydım.O zaman belki kimse bu dostluğa karışmaz biz de biribirmize güç veririz diye düşünmüştü.Onun bu düşünceli halini fark eden ve söz alan Mızıkacı Efe:Ne oldu böyle? Haydi işçiler konaklara gelmeden çalışalım dedi.Çünkü mızıkacı Efe kızlara daha söylemese de müzik öğretmeni Rüya Hanım’ın onları uzun zamandır yarışmaya hazırlamak istediğini biliyordu.Tek eksik iyi bir solist ve yöresel danslara hakim biriydi.Bu yüzden grup çok çalışmalı senkronize olmalıydı. DENİZ:Ben biliyorum biz buradan gideceğiz ona üzülüyordur dedi. Vera:Hayır.Elbet gidince mektupla da olsa görüşürüz ama şimdi biz yakalanırsak bize engel olacaklar. Zaten tek eğlencemiz olan şeyi elimizden alacaklar.Annemlerden başka kimse bilmiyor. Öğrenirlerse yandık dedi. Bu söylemden sonra çocuklar umutsuzca suratlarını astılar.Ve uzun süre sessiz kaldılar. Gerçekten Selim Efendi görse bu ne ayıp dieyecek kızlara kimbilir ne iftiralar edecek sonra belki Ender Bey’e söyleyip oğlanları kızlara karşı soğutabilirdi.Ertesi gün kızlar tarlada bitkin halde anneleri ile çalışırken kıvırcık saçlı yanakları kıpkırmızı orta boylu yüzü yuvarlakça bir kadın yanlarına geldi. Selim Efendi hemen oraya yaklaşıp : oo hanım kızım buyur ne istedin dedi. Rüya Hanım:Ben kasabanın müzik öğretmeniyim bu güzel kızlarla tanışmak istedim o yüzden geldim dedi. Bunu duyan Deniz ve Vera birbirlerine sımsıkı sarıldılar.Belki de şimdi içlerindeki karabulutlar dağılmaya başlayabilirdi. Selim Efendi tam söz alacakken tarlaya Efe,Mehmet ve diğer öğrenciler geldiler.Herkes birden o tarafa doğru baktı. Ve Rüya öğretmenin konuşmasını bekledi. Rüya Öğretmen: Bakın hanımlar:Bu kızlar ve öğrencilerimle bir grup kurmak istiyorum. Aralarındaki dostluktan zaten sizin haberiniz varmış dedi. Yasemin ve Razik hanım Selim Bey’in sert bakışlarına rağmen evet deyip sustular. Rüya Hanım:İşte şimdi izin verirseniz kızları bugünden itibaren okula alıyorum.Müzikten ve derslerinden geri kalmalarını istemezsiniz herhalde dedi. Çocuklar çoktan kendi aralarında konuşmaya başlamış kahkahalara tarla içinde sevinçten dört köşe olmuşlardı. Kızlar Rüya öğretmen eşliğinde okula giderken Selim Bey kadınlara çıkışmış adımızı sanımızı rezil edecek bu kızlarız deyip hemen Ender BEY’ e gitmişti.Ancak Ender Efendi zaten durumu Rüya öğretmenden öğrenmiş ve içten içe ya buraya yerleşip kalırlarsa diye korkmuştu. Bir de canım ne gerek varmış kızların da olmasına bir yiğit bulunurdu.Elbet türkü söyleyecek ama Rüya öğretmen zamanında ona çok iyilik ettiği için buruma sessiz kalmıştı. Yaklaşık bir ay geçmiş grup hergün sıkı sıkı çalışmıştı.Yarışma günü öncesi çocuklar kasabada küçük bir şenlik yapmayı öğretmenlerine teklif etmişti. Hazırlıkları üstlenen Ender Bey her şeyi hazır etmiş sahne de çocuklar sanki yılların ustaları gibi çalıp söylemeye başlamıştı.Alkışlar geldikçe daha da coşuyorlardı.Tabi Selim Efendi ve diğer işçiler hoşnutsuz bir şekilde baksa da bu görüntüye kayıtsız kalamıyorlardı. Yarışma günü geldiğinde .. Rüya Öğretmen: Haydi size bir grup ismi bulalım! dedi. Mızıkacı Efe :Heyecanla Tombul Yiğit ve ekibi olsun dedi. Birden herkes gülmeye başladı.Yiğit ise Mızmız Efe diye çıkıştı.Deniz ve Vera birbirlerine bakarak gülümsedi.Bunu fark eden Rüya Öğretmen kızlar siz bir isim düşünmüşsünüz sanki dedi.Kızlar başlarıyla onayladıktan sonra hep bir ağızdan ‘UMUT ZAMBAKLARI’ dedi. Oğlanlar gurur duyar gibi kızlara baktı. Ve böylece grup ismi belli oldu. Sıra onlara geldiğinde Rüya Öğretmen bu dostluk kokan ışık saçan grubu ile adeta gurur duyuyordu.Birbirlerini böylesine kollamaları ve bir bütün olarak büyüklere karşı gelmeleri onu geleceğe karşı en azından bir şey yaptığı için çok mutlu ediyordu. Yarışma sona erdiğinde çocukların suratı asılmış etrafda diğer grupların yanlarında duran onları alkışlayan insanlara gözleri takılmıştı.Rüya Öğretmen iç geçirse de elinden bir şey gelmiyordu. Sunucu zarf ile sahneye gelince çocuklar hevesle beklemeye başladılar. Ve o sırada açılan salon kapısından Enver Bey,Yasemin Hanım,Razik Hanım ve oğlanların anne ve babası içeri girmişti. Çocuklar çığlık çığlığa anne babalarına sarıldılar.Çok geçmeden zarftan çıkan sonuç ile kupanın sahibi olmuşlardı. ‘Umut Zambakları bu süreçte önce dikenli pamukları ayıklamış ve ve başarının dayanışmadan,birlikten geçtiğini ispatlamışlardı.

Çocuk Edebiyatı

Eylül 17, 2019 0 Yorumlar


Çocuklar meraklı gözlerle ilgi alanlarına giren her nesneyi, canlıyı inceleme ve keşfetme isteği duyarlar. Bu istek onlara her şeyi yaptırabilir. Bir ağaca tırmanmak, yüksek bir yerden atlamak bu meraklarını daha da kamçılar. Çünkü içsel motivasyonla bilmek  isteği onları daha da güçlendirir. Sonun da gerçek bir yaşantı ile öğrenirler. Kalıcı bir öğrenme olur. Neden mi? Ulaşacakları bilgi o an sınırlıdır. Merak duygusu ile hareket edilmiştir. Görsel, işitsel ve dokunuşsal  etkiler fazladır. Çocuklar kitaplara karşı da bu motivasyonu geliştirebilir. Çocuk Edebiyatının temel işlevi okuma sevgisi ve içsel bir öğrenmeyi kitaplar aracılığı ile desteklemektir. Çocukların doğal alanları içerisinde yöneldikleri  ve ulaşmak istedikleri bilgiler aslında var olan düzende mevcuttur. Ancak bunların nitelikli bir edebiyat ve sanatsal bir anlayışla çocuğa göre oluşturmak çocuk edebiyatı  yazarlarının bir sorumluluğudur.  Çocukların merakını arttıracak görseller, karşılaştırma yapabilme ve değerlendirme olanağı sunulmalıdır. Her kitap yalnız çocuğa değil aileye de ulaşarak değerini ortaya koymalıdır. Çocuk kitabı köyde, şehir yaşantısında sınamalı, hatırlamalı ve etrafında bulunana bireylerle özgürce paylaşmalıdır. O zaman çocuk edebiyatı yazarı içsel isteğine ulaşmış sayılabilir.  Eskiden okuduğum kitapların yazarlarına mektup yazmak isterdim. Gerçekten kitabın içerisinde olan her şey var mıydı? Çocuk aklımla merak eder düşler kurardım. Bir öğretmen olarak  çocuklarla yazara mektuplar göndermek  en çok istediğim şeylerden mesela. Neden mi? Yazar oluşturduğu eserin çocuk evreninde nasıl görselleştiğine, heyecana ve oyuna dönüştüğüne şahit olmalı ki onun da motivasyonu artarak yeni kurgulara merhaba diyebilsin.  Çocuklar kitaplarla bulundukları kültüre ve topluma kalıplaşmış yargılarla tanışırlar. Görseller onların aklında, kalbinde yer edinir. Değişmez gerçekler ve kalıplar onları karmaşıklığa iter. Sonunda toplumu da iyi gözlemledikleri için hatalı bir öğrenme gerçekleştirebilirler.  Kabül etmeliyiz ki toplumsal olarak ‘ İnsan Hakları’ ve en temel ihtiyacımız olan ‘ Yaşam Hakkına’ saygımız neredeyse hiç yok. Bu nokta da çocuk edebiyatı önce aile de başlayan eğitimi destekleyecek ve çocuğu yalnızca ulusal bir gelişime değil evrensel bir gelişime yönlendirecek ona bir dünya penceresi açarak bol bol farklı oksijen almasını sağlayacaktır. Çocuklar kitap okumalı. Bu kalıp cümleden anladığımız şey sadece yazılı kurgusal metinlerse biz toplum ve kültür olarak çok yanlış bir noktadayız demektir. Çocuklar izler, gözlemler ve korkusuzca denerler. Bunu bir de kitaplar aracılığıyla kendi zihinlerinde kurgulama imkanını onlara görseller aracılığı ile sunmak bizlere düşen en temel sorumluluklardan yalnızca bir tanesidir.   Güzel ve dokunuşsal bir şiirle bu yazıma son vermek istiyorum. Çocuk kalbine şiirler gönderin korkmayın! Paylaşın bir şiiri, masalı, öyküyü..  

Bu yazıyı yazarken bana ışık kaynağı olan kitabı da sizlerle paylaşmak istiyorum. Okuduğum üniversite de hala bir öğretici olan çocuk kalplerine selam eden  Prof. Dr. Sedat Sever’in Çocuk ve Edebiyat kitabını içtenlikle tavsiye ediyorum.

Düşün Yap Diyor Dedem

Bir gün geç olsun
Bir gün iyi olsun.
Bir gün güç olsun
Bir gün tatlı olsun.
Bir gün geç olsun
Bir gün güzel olsun.
Bir gün geç olsun
Bir gün benim olsun          

Fazıl Hüsnü Dağlarca (Dağlarca,1999:43)

Çocuklar ve Dünya Üzerine

Eylül 17, 2019 0 Yorumlar
Çocuğun bir birey olarak karmaşık dünyaya adım adım ilerlediği ve bu süreçte merak duygusunun, keşfetme isteğinin olabilecek en yüksek noktada olması biz büyükler için anlaması ve çocuk gözünden bakması  güç bir ütopya gibi.  Ancak düşündüğümüzde çocuklar bu karmaşıklığı ve düzensizliği kendilerine bir eğlence olarak görebiliyorlar. Nasıl mı? Mesela açılmaması gereken bir kilit olsun elimizde biz büyükler açılmaması gereken kilit bilgisinden sonra kilide pekte ilgi duymayabiliriz. Ancak bir çocuk bu bilgiden sonra kendi dünyası içinde o kilitle öyle maceralara atılır ki sizin haberiniz dahi olmaz.  O kilidin nereye, hangi zamana ait olduğu soruları ardı arkası kesilmeden gelmeye devam eder. Çünkü çocuk dünyanın  ona sunduğu her olumsuzlukla mücadele edebilecek bir yapıdadır.  Çocukların oyun içerisinde ya da genel olarak herhangi bir durumda kazanma isteği ise bazen biz büyüklere tehlikeli gibi gelebilir. Ancak kendinizi onların yerine koyduğunuzda karmakarışık kilitler içerisinde açtığınız  her  kilit size bir öğretidir. Yaşamda kalabilmek için bir nefestir. Aynı  zamanda iyi yapılandırılmış ve doğal ortamlarla desteklenmiş  kurgu içerisinde de bol bol eğlence sunabilecek bir  paylaşım alanıdır.  Çocukların gözlem yeteneği de bir mekanizmadır. Bu bilgi sizi korkutmasın o mekanizmayı görmek için kalbinize dokunmak ve karşınızdaki meraklı bireye bakmayı bilmeniz yeterli olacaktır. Onların sokakta, ormanda,deniz kenarında ya da şehir içerisinde yapılandırılmış alanlarda fazla vakit geçirme istekleri  öğrenme meraklarını beslemekle alakalı olabilir. Buldukları bir deniz canlısı, eski bir oyuncak çocuk için muazzam bir materyal haline gelebilir. O an çocuğun ilgisini amaç edindiğiniz kazanım üzerine çekmeniz  basit ama etkili bir kurgu ile çocuğa olumlu ilgi ile cevap vermeniz  etkileşimi ve paylaşımı olumlu yönde arttıracaktır. Çocuklar keşfederek, paylaşarak ve gözlemleyerek öğrenirler.  Onların bu ihtiyaçlarını oyun ve kurgularla desteklemek bizlere bir görev  ve yük olmamalıdır.  aybettğimiz çocuk kalbini bulmamız da elimizden tutacak bizi dünyaya gülümsetecek  maceralara sürükleyecek bir  çocuk evreni haline gelmelidir. Unutmayalım her çocuk bir dünyadır. Gezegenleri  içinde barındırğı tohumları dokunuşlarla, etkileşimle, sevgiyle  dünyaya açılmayı bekler.  Sevgili ‘Ataol Behramoğlu’nun dediği gibi ‘Bebeklerin Ulusu Yok’... 

Bu güzel şiiri yazımın sonuna ekleyerek çocuk kalplerine bir umut olmaya  davet ediyorum sizleri…  Ataol Behramoğlu ‘ Bebeklerin Ulusu Yok

16 Eylül 2019 Pazartesi

Yaratıcı Drama Nedir?

Eylül 16, 2019 0 Yorumlar
Yaratıcı drama ; bir grubu oluşturan üyelerin yaşama deneyimlerinden yola çıkarak, bir amacın, düşüncenin, doğaçlama, rol oynama gibi tekniklerden yararlanarak, canlandırılmasıdır. Oyun ve sanat, bir çocuğun eğitimi, gelişimi ve kendini keşfetmesi için en iyi yöntemdir. “Yaratıcı Drama” oyun ve doğaçlamalara dayanarak çocuğun sosyal  iletişimini  güçlendirirken, özgüvenine, uyum sağlamasına ve kendini ifade edebilmesine katkılar sağlar. Çocukların yaratıcılığını geliştirir.  Kişiliğini güçlendirir ve açık bir kimlik kazandırır. Yaratıcı drama eğitmen eğitimi sertifika programları hakkında bilgi almak isterseniz buraya tıklayarak içeriği görebilirsiniz.

Yaratıcı Dramanın Genel Amaçları

  • Yaratıcılık ve estetik gelişimi sağlama
  • Eleştirel düşünme yeteneği geliştirme
  • Sosyal gelişim ve birlikte çalışma becerisi geliştirme
  • İletişim becerileri geliştirme
  • Moral değerleri geliştirme • Kendini tanıma
  • Problem çözme becerilerini geliştirme
  • Dil becerilerini geliştirme
  • Sanat anlayışı ve ruhunu kazandırmak
  • Hayal gücünü geliştirme
  • Dinleme becerilerini geliştirme
  • Olayları değerlendirme yeteneği kazandırma
  • İnsanların diğer insanlar, durumlar ve doğal olaylar hakkındaki gözlemlerini geliştirmek
  • Bireylerde, grup planlaması, grupla karar verme, yeni çözümler üretme yeteneği geliştirme
  • Empati becerisi geliştirme olarak özetlenebilir.
Yaratıcı Draman’ın Kullanıldığı Alanlar Okul Öncesi yaşlardan başlayarak herkesin katılabildiği yaratıcı drama, yöntem ve araç olarak pek çok alanda kullanılabilmektedir. Bu alanlar arasında, eğitim bilimleri, psikolojik danışma ve rehberlik, sosyal hizmetler, sokak çocukları, işitme-görme-zihinsel-konuşma-otistik engelli çocukların eğitimlerinde, kültürler arası çalışmalarda, ev kadınlarına yönelik çalışmalarda vb. alanlarda kullanılmaktadır. Şunu söylemek mümkündür, insanın insanla etkileşimde bulunduğu her alan, yaratıcı dramanın kullanımına uygundur.

Drama Türleri Nelerdir?

Eylül 16, 2019 0 Yorumlar

Psikodrama

Psikodrama Jakop Levy Monero’nun ilk kez Viyana’da anneleri ya da bakıcılarıyla parklara gelen çocukları izlerken onların bu alanda bir öğretmene ihtiyaç duyduğunu belirlemesi ve çevresine toplanan çocuklara şaşırtıcı ve düş gücünü yakalayan masallar anlatmasıyla kavram olarak ortaya çıkmıştır.
Monero çocukların birbirlerine olan düşmanca kıskançça duygularından bu öyküler ve hayallerini doğal olarak oynayarak kurtulduklarını görür ve dramanın bir terapi olduğuna karar vererek (Teather Of Spentanity) ‘Doğallığın Tiyatrosu’ adını verdiği tiyatrosunu kurar ve bu tiyatro Psikodrama Tiyatrosuna öncülük eder.
Psikodrama kişilik, kişiler arası ilişki, çatışma ve duygu sorunlarının özel dramatik yöntemlerle keşfedildiği bir grup yöntemidir. İnsanların çoğu yaşamları boyunca bir şey söylüyor, başka bir şey düşünüyor, üçüncü bir şeyi hissediyor ve sonuçta bu üçüyle de ilişkisi olmayan bir şey yapıyor. Bunun sonucu insan ruhu hırpalanıyor, stres ve parçalanmaya geliyor. Psikodramanın amacı insanların söz düşünce ve davranışlarında tutarlı olmalarına yardımcı olmaktır. Bir başka amacı da kendimize ve başkalarına karşı açık ve tutarlı olmayı kolaylaştırmaktır.
Psikodramanın en önemli amaçlarından biri de bireylerde katarsis elde etme ve içgörü kazanmaları yoluyla psikolojik gelişimlerinin sağlanması ve böylece tedavi edilmeleridir. Psikodramanın, bir terapi tekniği olarak uzman kişilerce, özellikle bu konuda eğitim almış psikologlar tarafından uygulanması gerekir.

Eğitici Drama

Pedagojik drama olarak da adlandırılır. Çocuğun hemen her konuda eğitiminde kullanılan bir tekniktir. Bu nedenle diğer iki drama türünü de belirli oranlarda içine alır. Çünkü eğitici drama, çocuğun psikolojik yapı ve psikolojik yaşantılar konusunda bilinçlenmesini de, özel bir yetenek olarak yaratıcılığı kazanmasını da amaçlar. Eğitici drama ile yaratıcı drama arasındaki en önemli fark, eğitici dramanın amacının oyun yaratmak olmaması ve çocukların konuya eğitim amaçlı olarak katılmalarıdır.

Yaratıcı Drama

Çocukların yaratıcılık özelliğini geliştirmek ve oyun yoluyla düş güçlerini harekete geçirmek için çocuklarla yapılan drama etkinliklerine yaratıcı drama denir.
Çocuklar da yetişkinlerin yaşadığı dünyada yaşamaktadırlar ve onların da yetişkinler gibi duyguları, düşünceleri ve tarzları vardır. Bunların oluşumunda hiç kuşkusuz çevresindeki yetişkinleri örnek alırlar. Oysa çocukların yetişkinleri örnek almasından çok yaşam konusunda deneyime ihtiyaçları vardır. İşte bu noktada çocukların en çok yaptıkları şey, oyun, çok önemli bir yere sahiptir. Çocuklar yaşama dair birçok şeyi oyun oynarken öğrenirler ve bu öğrenmeler yaparak-yaşayarak olduğu için de son derece etkili ve kalıcı olmaktadır.
Araştırmacı Arthur T. Jershild, çocukların oyun sırasında oyunlar aracılığıyla kendi güçlerini sınadıklarını, atılıma giriştiklerini, kendi çizdikleri sınırlar içinde rekabet ettiklerini, oyunda kaybetseler bile bunu kabullendiklerini, bu nedenle oyunların toplumsallaşma sürecinde önemli etmen olduğunu vurgulamaktadır.
Yaratıcı drama, oyunlar kurarak çocuğa yaşantılar yoluyla yeni durumlara ve olaylara sağlıklı tepki vermesi ya da uyum sağlaması konusunda yardım etme sürecidir. Bu bakımdan yaratıcı drama çocuğun oyunlar yoluyla edindiği yaşama dair deneyimlerin doğru ve yerinde deneyimler olması için kontrol altında, önceden tasarlanmış ve bu konuda deneyimli kişiler tarafından yönlendirilerek yapılan bir etkinlik olmalıdır.
Çocuklar, gençler ya da yetişkinlerle yapılan dramanın klasik sınıflandırılmasında ısınma ve rahatlama, rol oynama ve pandomim, oluşum ve değerlendirme aşamaları yer alır.
a) Isınma ve Rahatlama: Bedensel ısınma hareketleri vücudun en üst eklem yeri olan boyundan başlar, sırayla omuz, bel, bacak ve ayak eklemleriyle son bulur. Bu eklem yerlerinin sağa-sola veya öne arkaya eşit sayıda hareketle ısınması sağlanır. Bu hareketler esnasında aynı bölgelerdeki kaslar da çalıştırılır ve ısınması sağlanır. Rahatlama hareketleri de yine aynı sırayla baş bölgesindeki gerginlik noktalarından başlar ve ayak ucunda son bulur. Bu gerginlik noktaları sırasıyla; yanak kasları ve dudaklar, sırt kasları, kol altı kasları, kalçalar, uyluk, bacak arka kasları, ayak tarak kemiğidir. Bu noktalardaki kaslar çalıştırılıp gerilir ve bırakılır. Bu noktalardaki gerginliğin yavaş yavaş el ve ayak parmaklarından çıktığı hissedilir.
b) Rol Oynama : Katılımcılar kendi aralarında yaptıkları işbölümüyle doğaçlamayı gerçekleştirirler ve oynarlar.
c) Pandomim : Anlatımın mimik, jest ve hareketlerle yapıldığı diyalog ve monoloğun olmadığı anlatım biçimidir. Birey rolünü pandomimle yapar.
d) Oluşum ve Değerlendirme : Grup etkinliği gerçekleştirdikten sonra kendi kendine değerlendirme yapar. Grup lideri bu aşamada katılımcıları soru sorarak yönlendirir ve onların oyun ve yaşantı esnasında neler hissettiklerini ifade etmelerini sağlar.
Bu aşamalar sırasında çocuk ve gençler yaşantı zenginliği kazanarak deneyim yoluyla değişik duyguları yaşar, hisseder. Böylece çocuk ve gençler oyun oynarken yeni yaşantılar yaşar, sonucunda grup olarak değerlendirme yapar ve yaşama dair deneyim kazanır.
Dramanın ana unsurları; drama lideri, drama grubu, materyaller ve uygun ortam olarak sıralanabilir.
a) Drama Lideri : Grubun yapacağı drama etkinliğini önceden planlayan, grup bireylerinin fiziksel ve psikolojik olarak etkinliğe ısınmasını sağlar, grubu yönetir ve yönlendirir.
b) Drama Grubu : Etkinliğe katılmaya istekli bireylerden oluşur.
c) Materyaller : Etkinlik yapılırken kullanılan oyuncak, top, yastık vb.
d) Uygun ortam : Drama etkinliğinin yapılabilmesi için vücut hareketlerinin rahat ve sağlıklı bir şekilde yapılmasına elverişli, dış dünyanın gürültüsünden yalıtılmış, kapalı ortamlar daha uygun ortamlardır. Drama etkinliği planlanırken etkinliğin yapılacağı ortam dikkate alınmalıdır.

Drama Nedir?

Eylül 16, 2019 0 Yorumlar
Eğitimde, ülkemizde en çok başvurulan yöntem öğretmenin anlatıp öğrenenlerin dinlediği bilinen klasik yöntemdir. Bu yöntem birçok konuda işe yaradığı gibi, birçok konuda ise yetersiz kalmaktadır. Özellikle dramanın konu edindiği iletişim, sosyal ilişkiler, duygu ve düşüncelerin ifadede edilmesi, empati kurabilme, düş gücünü geliştirme gibi konularda öğrenenlerde istendik yönde davranış değişikliği meydana getirmek hemen hemen mümkün değildir. Sosyal yaşam ve sosyal çevreyle ilgili bilgilerin çoğu da yaşantılar yoluyla edinilir. Günümüzde teknolojik gelişmeler nedeniyle bireyin sosyalleşme sürecinde aile, komşular, akrabalar vb. yakınların etkisi azalmıştır. Bu nedenle akrabalık ve komşuluk ilişkileri sırasında yaşantılar yoluyla edinilen bilgilerin bireye kazandırılması, yaşantılar yoluyla bireyde olumlu değişmeler sağlama yöntemi olan drama tekniğinin eğitimde uygulanması zorunluluk haline gelmiştir.
J.Jack Rousseau ile başlayıp, John Dewey, Johann Heinrich Pestalozzi ve Friedrich Froebel ile devam eden, Maria Montessori ile önce Avrupa’dan, Amerika’ya yayılan, daha sonra da dünyadaki başka ülkelerde etkisini sürdüren, çocuğun içsel potansiyelinin önemini ve bu potansiyelini özgür ve sevgi dolu çevresel koşullarda aktif yaşantıları sayesinde gelişebileceğini vurgulayan görüş, eğitimde drama tekniğinin temelindeki anlayışlardan biri olarak kabul edilebilir.
Bu görüşü vurgulayan Hohmann ve Weikart gibi çağdaş eğitimciler de çocuğun doğrudan doğruya kendi yaşadığı yaşantılar ile ilgili olarak çalışmasının ve düşünmesinin anlamlı olduğunu, başkalarının yaşadığı yada anlattıklarının değil, kendi yaşantılarının anlamlı bilgi sağlayabileceğini belirtmişlerdir. Anlamlı olan bilgi ise, davranışa yansır ve daha kalıcıdır.
Çocuklarla drama kuramcılarından Peter Slade ise drama uygulamalarının bir başka yönü olan, kendi hareketleri yolu ile yaşantı geçirmenin yanı sıra, konuşarak iletişimde bulunmanın önemini vurgulamıştır. Kendi hareketleri yoluyla algıladıkları konusunda konuşarak iletişimde bulunan çocuk, öğrenme ortamında bir “seyirci” değil, “aktif bir katılımcıdır” ve öğrenme bakımından avantajlı bir konumdadır.
Drama bir bakıma oyundur. Çocuk ve oyunun birbirine ne kadar çok yakışan iki olgu olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Çocuk, çevresiyle iletişim kurmaya başladığı andan itibaren oyun oynar ve bu oyunlar içinde hoşça vakit geçirip eğlenirken bir taraftan da hayatı tanır. Ancak drama da amaç çocuğu oyalamak, ona hoşça vakit geçirtmek, eğlendirmek değildir. Amaç söz konusu oyun sürecinde çocuğun kendini geliştirmesi bakımından yaşantılar yoluyla yeni öğrenimler kazanmasıdır. Bu bakımdan drama, özellikle örgün eğitim vermeyen SHÇEK bünyesindeki çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtları gibi kuruluşlarda uygulanabilirliği olan, çağdaş bir eğitim tekniğidir.